30 Mayıs 2013 Perşembe

Renkli kişilikler / günün fıkrası


www.ucuzcubekir.com pop art

Sık sık duyarız "renkli kişilik" kavramını.. Nedir bunun  açıklaması? Benim resimde yaptığım gibi yüzünü Pop Art sanatının yol göstericiliğinde rengarenk boyayarak olmuyor elbette bu iş.. Ya da ne bileyim rengarenk giyinip marjinal görüntü vererek de olmuyor. Farklı özelliklere sahip, ilgi alanları çok çeşitli olan, konuşunca ağzından bal damlayıp kendisini herkese dinleten insanlar bence bu bahsedilen renkli kişilikler. 
Hani bazıları vardır, dümdüz tiplerdir. Yani sıkıcıdırlar, hayatları monotondur, anlatacak pek bir şeyleri de yoktur .. Onların rengi bence olsa olsa gridir. Karartıcı, sıkıcı, gereksiz.. Aksini düşünün; bulunduğu ortama enerji veren,kıpır kıpır hani bıcır bıcır tipler vardır. Saatlerce konuşsanız bıkmazsınız.. 
Haydi griye boğmadan sizi, günün fıkrası ile bitirelim bu renkli muhabbeti o zaman..

GÜNÜN FIKRASI YİNE TEMEL'DEN

4 Kişilik

Temel fıkralarıTemel asansöre binmiş. Başlamış beklemeye, bir süre sonra Dursun'u görmüş. O'nu da çağırmış birlikte beklemeye başlamışlar. Bir kişi daha binmiş ve neden beklediklerini sormuş. Temel hemen cevap vermiş.
-"Uşagım görmey misun ha burda 4 kişiliktir yazayi" demiş.

Grisi olmayan renkler olsun hayatınızda..
Ucuzcu Bekir Abi'niz..




29 Mayıs 2013 Çarşamba

Semt pazarlarında bedava eğlence


Ucuzcu Bekir pazarda
Ucuzcu Bekir pazar gezerse

     Dün uzun süredir ilk defa salı pazarına gittim. Ne kadar çok eğlendim anlatamam size.. Ben bile bu kadar espri yakalamışsam, mizah yazarları buralarda kim bilir ne malzemeler bulurlar.. Eğlence bedava servise binerken başladı benim için. Özellikle kadınların bezdirici yaklaşımlarından bıkmış olsa gerek, servis şoförü başlı başına mizah konusu olacak bir karakterdi bence.. Ayakta yolcu almama prensibi var, haklı da.. Serviste bir koltuk boş kaldığı anda yaşlıca bir kadın bindi, ardından bir adam bindi. Şoför gayet bezgin bir şekilde:
"-Beyefendi sizi alamayız, ayakta yolcu almıyoruz" dedi. Kadın hemen cevap verdi:
"- Ama O benim eşim, birlikte binmemiz lazım.." Kuralların her özel durum için esneyebileceğine o kadar alışmış bir milletiz ki, sanki eş olunca "ayakta yolcu binemez" kuralı değişecek.. Kadın ve adam ısrarla arkaya doğru yürümeye başladılar.. Halbuki inseler, 2 dakika sonra başka bir servis gelecek, rahat rahat oturacaklar. Ne bu aceleci ısrar değil mi ama.. Şoför birden camdan eğilip dışarıda diğer servisi bekleyenlere bağırdı:
"- Binmek isteyen varsa gelsin, hatta hepiniz gelin.." Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken şoför ilave etti:
"-  Bizim halkımıza "yap" dersin yapmaz, o yüzden "gelin" dedim, böyle deyince kesin binemezler arabaya" dedi. Yani adamcağız toplum psikolojisini öyle güzel analiz etmiş ki, şıp diye çözdü sorunu..
Pazara geldik nihayet,  servisten inerken başka bir yaşlı teyze şoföre:
"-Allah kolaylık versin size, kadın milletiyle uğraşmak zordur" dedi. Bunu söylerken o kadar içtendi ki, eminim kafasından eşine yaptığı eziyetler geçiyordu..
Güç bela indik servisten girdik pazara.. Pazar değil sanki karnaval ortamına gelmişiz gibi hissettim.. Pazar esnafının yaratıcı ve esprili zekasına hayran olmamak elde değil gerçekten de.. Nasıl bir enerji ile nasıl bir motivasyon halindeler görmeniz lazım.. Bu ortamlara pek gitmediğim için her şey komik geldi bana.. Örneğin bir tezgahta yazan aynen şuydu:
" Nakit, kredi kartı, altın, gümüş, akbil hepsi geçer.."
Bir diğer satıcı da avaz avaz bağırıyordu:
" orijinal çalıntı mallar bunlaaar" Bir diğer tezgahın önünde bekleyen havalı genç kızlara pazar tezgahtarının yorumu ise dahiyaneydi, abartmadan aynen yazıyorum:

" Presentabıl bayanların hepsi burada, lütfen sıra fişi alınız.."
Bütün bu mizah kokan karnaval ortamında bir milletvekilinin arkasında kendisini takip eden kamerayla dolaşması ise ortamı iyice coşkulu hale getirmişti..
Pazar dönüşü bende ne dert kaldı, ne stres.. Demem o ki, depresyona girdiğinizi düşünüyorsanız, psikoloğa  bir avuç dolusu para vermeden önce koyun cebinize 20-30 lira, en yakın semt pazarına bir uğrayın.. Yaşam enerjinizin geri geldiğini göreceksiniz.. 

O zaman bir pazar fıkrası ile gülümsemeye nokta koyalım..

 GÜNÜN FIKRASI:
Bizim Temel, kamyonuyla şehir içinde yol alırken kamyonunun freni patlar ve kontrolsüz bir hızla yokuş aşağıya gitmeye başlar. Kamyon yol ayrımına gelince bir de bakar ki sağ tarafta bir tane adam, sol tarafta da kalabalık bir semt pazarı.. Onlarca kişi öleceğine bari bir kişi ölsün diye düşünür.

Ertesi gün gazete manşetleri şöyle yazar:
" Temel adındaki vatandaş semt pazarına kamyonuyla girdi, 25 ölü, 38 yaralı var.." 
Temel'e sorarlar, 
"-Neden pazara girdin kamyonla?"
Temel hiç düşünmeden cevap verir:
"-Fren patlayınca paktum sağda bir adam, solda pazar var. Dedum bari adam ölsün-. Niyetim sağa dönmekti, adam pazar yerine kaçınca iş değişti.." 

Yüzünüzden gülümseme eksik olmasın.
Ucuzcu Bekir Abi'niz..


28 Mayıs 2013 Salı

Siyah beyaz televizyonlar vardı / tv fıkrası


www.ucuzcubekir.com

Eskiden siyah beyaz  televizyonlar vardı, belki de çoğunuz hatırlamazsınız bile. Tek kanallıydı elbette yayın. İstiklal Marşı ile açılmasını heyecanla bekler, gece 12'de yine bayrak töreni ile kapanmasını sonuna kadar izlerdik.. Mahallede hangi evde televizyon varsa, özellikle Türk filmi gösterileceği akşamlarda o evde şenlik olurdu. Komşular toplanır, çaylar kekler yapılırdı.. Hep birlikte Ayşecik'in öksüz kalmasına ağlanılır, köyden gelen Türkan Şoray'ın Ediz Hun'la evlenmesine hep birlikte sevinilirdi.. Duygularımızı dışa vurmaktan korkmazdık o zamanlar, belki de daha saftık her anlamda.. Küçük büyük demeden Heidi'nin maceralarını izlerdik hep birlikte.. Muhammet Ali'nin boks maçlarını hiç kaçırmazdık.. Ne olduysa Dallas çıkınca bozuldu her şey.. Hayatımıza bilmediğimiz entrikalar girdi, içten pazarlıkları, para için neler yapıldığını gördük ve değişmeye başladık sanki.. Türk filmlerinin sonlarında kötü adamların bir şekilde kaybetmesine alışmıştık çünkü biz, oysa Dallas'ın kötü adamı Ceyar hep kazanıyordu.. Dallas'tan sonrası ise malumunuz, Yalan Rüzgarı  furyası ve yalan rüzgarına dönüşen hayatlar hızla çoğalmaya başladı..
İçim burkuldu şimdi, haydi bir televizyon fıkrası anlatayım size de güne gülümseyerek başlayalım hep birlikte..

GÜNÜN FIKRASI

Karadeniz'li Dursun, televizyonlarda onlarcasını gördüğünüz saçma yarışmalardan birine katılmış ve kazanmış. Ama kazandığı paranın yarısını kesmişler. Dursun sebebini sorunca da:
" - Kazandığınız paradan vergi kesiyoruz." demişler. Dursun'un kafasına bu kadar vergi kesintisi yatmamış ve avukata gitmiş.
"-Ula uşağum, ha böyle yarı yarıya vergi mi olur da, bunlar penu kandirdular, ne yapacağum?"
Avukat da
"-Televizyonu mahkemeye ver." demiş..
Aradan biraz  zaman geçince avukat Dursun'a sormuş:
"- Televizyonu mahkemeye verdin mi?" Dursun yanıtlamış:
"- Verdum vermesine da ertesi cün ceri cetirdum oni, televizyon olmadan yapamadum daa"  demiş..

Hepinize az televizyonlu, bol gülümsemeli bir gün dilerim.
Ucuzcu Bekir Abi'niz..




27 Mayıs 2013 Pazartesi

Pazartesi sendromu / günün karikatürü


Ucuzcu Bekir her yerde

Bu aralar pek bir keyifliyim.. Çünkü hepinizde olan pazartesi sendromu bende yok söylemesi ayıp.. Neden derseniz, sanal dükkanım 24 saat açık, ne erkenden kalkmak zorunluluğum var, ne dükkanı süpürmek derdi, ne de trafik çilesi.. Bu gördüğünüz resmi de diskoda çektirdim, işler yürüyor nasılsa dükkanda.. Ben eğleniyorum, e-ticaret sitem çalışıyor.  Bu günleri 30 sene önce rüyamda görsem inanmazdım.. Neyse artık akşam oldu, siz de kurtuldunuz pazartesi sendromundan.. Haydi o zaman alıştığınız fıkralardan değil ama bir karikatürle yorgunluğunuzu atmanıza yardımcı olayım.. Görüyorsunuz değil mi, patron milleti elemanlarını pazartesi sendromundan nasıl da kurtarıyor?
Aranızda patron olan varsa sakın bu yöntemi uygulamaya kalkmasın diyor, sevgilerimi iletiyorum..
Kalın sağlıcakla, Ucuzcu Bekir Abi'niz..

25 Mayıs 2013 Cumartesi

Eski çizgi filmler/ Bay meraklı videosu


çizgi film kahramanları
Eski çizgi filmler ne kadar güzeldi değil mi? Baksanıza şu  resimdeki pozitif enerjiye, şu cıvıl cıvıl çizgilere.. Çocuklar bu filmlerden sevgiyi, yardımlaşmayı, dostluğu öğrenirlerdi. Sadece çocuklar mı? Biz de seyrederdik bütün çizgi filmleri zevkle..Şimdiki çocukların seyrettiklerinden hiç bir zevk alamıyorum nedense.. Tuhaf tuhaf yaratıklar, aksiyon, hız, şiddet hepsi var da  eğitici mesajı yok nedense bu yeni versiyon çizgilerin.. Çocuklar da zaten bilgisayardı, psp'ydi, lisanslı oyuncaktı derken kendi hayatlarında baş döndürücü bir aksiyonla yaşamıyorlar mı? Aynı biz yetişkinler gibi onlar da mutsuzlar, çünkü doyumsuzlar.. Bu kadar çok çeşitliliğin, her yerde bulunan ucuz oyuncakların,bu kadar çok elektronik aletlerin arasında zaten sakin ve mutlu kalmaları mümkün olabilir mi?
Teknolojinin gelişmesi, her şeye kolaylıkla ulaşabilir olmamız pek de işe yaramadı aslında gibime geliyor.. Siz ne düşünürsünüz bilmem tabii ki..
Madem eskilerden konu açıldı, 80'li yılların meşhur Bay Meraklı'sından söz etmesek olmaz şimdi.. Anlamadığımız bir dilde konuşan bu basit çizgi adamı ne kadar büyük keyifle seyrederdik değil mi? Hadi bu gün  bir değişiklik yapalım o zaman; günlük fıkra yerine gelin nostaljik çizgi adamımız Bay Meraklı ile veda edelim birbirimize.. Hiç tanımayanlarınız varsa bakalım sevecekler mi Bay Meraklı'yı?
Kalın sağlıcakla,
Ucuzcu Bekir Abi'niz..

İnsanlar neden vampir filmleri izler?/ vampir fıkrası


vampir filmleri izlemek

Son yıllarda vampir filmlerini izlemek, vampir kitaplarını okumak pek bir moda oldu. Hele Twilight serisi kitaplar peynir ekmek gibi satıldı. Filmlerini milyonlarca kişi izledi. Hatta bu furyanın çok tuttuğunu fark eden cnbc-e  televizyonu hemen bu tarz dizileri gündemine aldı.. Oysa eskiden ne güzel aksiyon dizileri yaparlardı..
Peki ama neden?
Özellikle genç kızlar gözleri çukura kaçmış, kana susamış, cilt renkleri soluk bu anti-sosyal vampir tiplemelerini aşık olurcasına  neden takip ederler? Eskiden hayatımızın içindeki yakışıklı jönlere aşık olunurdu oysa? Bu sıradışılık, bu ürkütücülük neden bu kadar ilgi çekiyor, anlamak mümkün değil.. Ellerine daha önce hiç kitap almamış tipler bile bu kitapları yutarcasına okudular..
Belki de ellerine daha önce hiç kitap almamış oldukları için olabilir mi?
Best-seller diye bir şey çıktı. Yani bir kitap çok satıyorsa, bir film gişe rekorları kırıyor söylentileri yayılıyorsa insanlar sürü halinde bu içi boş saçmalıkların peşinden koşuyorlar..
Peki ama neden?
Bu kadar mı derinlik yoksunu olduk topluca?
Sanat bu kadar ucuzladı mı?
Ben anlamıyorum  bu durumu dostlarım, varsa bir bildiğiniz beni de aydınlatın lütfen..
Madem bu günkü konumuz vampirler, o zaman o meşhur fıkrayı anlatalım:

GÜNÜN FIKRASI:

Fıkraların meşhur üçlüsü İngiliz, Alman ve elbette Temel vampir olmuşlar. Gece sırayla ava çıkar bizim üç kafadar. Önce ingiliz gider ve geri geldiğinde üstü başı kan revan içinde. Bizimkiler sorar:
"-Bayağı doymuşsun, neyin kanını içtin?" İngiliz mutlu bir şekilde cevap verir:
"-Çöplüğün orada bir sürü kedi vardı, hepsinin kanını içtim"
Sonra Alman gider ve keyifle geri döner:
"-Ben de beş altı tane sokak köpeği gördüm, onların kanlarını içtim sıcak sıcak" der..
Sıra bizim Temel'e gelir, üstü başı kan içindedir ama yüzünde hiç de mutlu bir ifade yoktur. Sorarlar "Ne yaptın?" diye..
Temel cevap verir,
-"Şu ilerideki  büyük ağacı görüyor musunuz?"
İngiliz ve Alman vampir bir ağızdan " evet" derler. Temel başını iki yana sallayarak sürdürür konuşmasını:
"-İşte ben maalesef o ağacı göremedim."

Yani dostlarım vampir de olsa Temel Temel'dir..

Kalın sağlıcakla..
Bekir Abi'niz..





23 Mayıs 2013 Perşembe

Teknolojiye uyum sağlamak..


Ucuzcu Bekir her yerde..
Genç yaşlı demeden  teknolojiye uyum sağlamaya çalışıyoruz malumunuz. İnternetle ve dolayısıyla bilgisayarla ilk tanıştığımız zamanlarda hepimizin başından fıkra gibi olaylar geçmiştir.
En bilinenlerinden bir tanesini anlatayım:
Bilgisayar kullanmaya henüz yeni başlamış bir kadın, aslında basit olan  bir sorunla karşılaşınca panik olup teknik servisi aramış.. Teknik serviste zaten telefonlara bakmaktan bitap düşen eleman kadını yönlendirmeye başlamış:
"- Önce internetten çıkın, sonra da açık olan bütün pencereleri kapatın lütfen.." Kadın hemen yanıtlamış:
" Biraz bekler misiniz?" 
Aradan zaman geçince kadın yine telefona gelmiş:
"-Evdeki açık olan bütün pencereleri kapattım, çok da sıcak oldu içerisi. Demek bilgisayara cereyan çarpmış rüzgardan.."

İşte halimiz ilk zamanlarda tam da bu kadın gibiydi. Hala da alışamıyoruz çoğu şeye.. Mesela ben dokunmatik telefonlara hala alışamadım. Her şey nasıl da hızla değişiyor böyle.. Bu pencere esprisini eskiden tavla öğrenen acemilere yapardık, hala aynı espri yapılıyor mu bilmiyorum.
"- Bu şeş kapısı, bu dört iki kapısı.. Bu kapıları iyice öğren, sonra da sana pencereleri öğreteceğim" derdik ve tavla bilmeyen aceminin arkasından kıs kıs gülerdik.. Yine pencere esprisi var ama artık bilgisayarlarla ilgili..

Her şey nasıl da hızla değişiyor böyle.. Bundan 20 sene önce sanal dükkanım olacağını söyleseler bırakın inanmayı, "uzay devrinde mi yaşıyoruz?" derdim herhalde.. Bakın şimdi sanal dükkanımda çalışıyorum.. Daha neler göreceğiz bakalım..

Kalın sağlıcakla
Bekir Abi'niz..





19 Mayıs 2013 Pazar

Ata'mızın son balosu


19 Mayıs 1919
2 Şubat 1938, ölümünden 8 ay önce.. Bursa'da Ata'mızın onuruna verilen son balodayız. Çok hastadır, belki de bu baloya gidemeyecektir, doktoru " Paşam gitmeyin" dese de O dinlemez, çünkü söz vermiştir.

Savaş meydanının mavi gözlü kartalı, salonda ise gıpta edilen bir centilmen, valsin ardından saz heyetine yönelip seslendi...

Onu hiç böyle görmediniz, zeybek oynamıyor paşa, kahramanların oyununuyla, yeni bir kahramanlık destanı yazıyor...


18 Mayıs 2013 Cumartesi

Günün fıkrası/ Temel Tatilde


www.ucuzcubekir.com
Bizim Karadeniz'li Temel, asker arkadaşı İzmir'li Ahmet ile tatile gitmeye karar verir. Ucuz olsun diye otele gitmezler, Fethiye'nin Kelebekler Vadisi'nde kamp kurarlar. Akşam mangalda balıklarını güzelce pişirip yedikten sonra, biraz muhabbet edip uykuya dalarlar..Bir kaç saat geçtikten sonra Ahmet, bizim Temel'i uyandırır. Temel biraz da kızar, uyku sersemidir çünkü:
-"Ne oldi, ne istiysun gece vakti?"
-"Temel arkadaşım, yukarıya bak ve bana ne gördüğünü söyle."
Temel başını gökyüzüne çevirir ve cevap verir:
-"Ha peni punun içun mu uyandirdin? Paktum, binlerce yildiz cörirum.. Işıl ışıl parliyiler, romantiktur daa.."
Ahmet tekrar sorar:
-"Peki bu kadar yıldız sana neyi anlatıyor?"
Artık uykudan uyanan Temel biraz da felsefe yaparak cevaplar:
-"Teolojik olarak Allah'ın kudretinu ve bizim acizliğimizu cörirum. Felsefik olarak, evrenun sonsuzliğuni ve bizim ne kadar önemsiz olduğumizi corirum. Yıldızlarun gezegenlerun varliğini corirum. Belki de bu yildizlarda uzaylilar yaşiyur diye düşüniyrum. Meteorolojik olarak paktiğumda da yarin havanun çok güzel olacağinu cörirum. Gecenin köründe penu böyle lüzumsuz yere neden uyandırdığını düşündüğümde de " Ha bu uşak herhalde sevcilisinu özlemiş" diyrum. Ne sordun bunu paa? Ha sana neyi cösterur bu yildizlar daa?
Ahmet cevaplar:
-" Ulan salak uşağum, çadırımızı çalmışlar.."

KISSADAN HİSSE: 
Bazen uzaklara bakmaktan, yakınımızda olan biteni bile anlayamayız..

Hepinize güzel bir cumartesi günü dilerim..
Kalın sağlıcakla..
Bekir Abi'niz..




17 Mayıs 2013 Cuma

Hayalci miyim / günün fıkrası



Biliyorsunuz daha yeniyim bu sanal ortamlarda, ama merak etmeyin biraz zaman geçince her yerde karşınıza çıkabilirim...Hayal gibi geliyor size statlarda devasa reklam panolarımın yayınlanması belki ama, neden olmasın ki.. 
 Şimdiden beni tanıyanlar, bu bloğa üye olanlar çok şeyler kazanacaklar. www.ucuzcubekir.com adındaki sanal dükkanımda yapacağım indirimler, dağıtacağım hediyelerden ilk onların haberi olacak çünkü.. "Bekir abi nasıl da hayalcisin böyle?" diyenler var, hiç umursamıyorum. Dünyadaki en güzel şeyler hayalle başlayanlardır. Misal, Google'ı evlerinin garajında yaratan çocukları düşünün. Hayal bile edemeyecekleri yerlere geldiler. Ben niye yapamayayım ki? Ucuzcu Bekir markasını bilmeyen kalmayacak göreceksiniz. Aslında bu bloğu tarihe not düşmek için yazıyorum, bu ilk hallerime tanık olanlarla belki o günler geldiğinde "vay be" diyeceğiz, "nereden nereye?"
Ama size söz veriyorum, zaman içinde ne kadar büyürsem büyüyeyim, bu içimdeki amatör ruh hiç kaybolmayacak.. Para asla beni kendine esir edemeyecek, esnaf ruhum hiç değişmeyecek. Ben hep ucuzu arayan, kaliteyi arayan dostlarımın yanında yer alacağım. Zaten sloganımı da bu ruhla seçtim..
AİLENİZİN SANAL ESNAFI..
Herkese bereketli, bol kazançlı günler diliyorum..

GÜNÜN FIKRASI:
Bizim Temel kurnaz ya hesapta, bir gün lahmacuncuya gitmiş ve sormuş kan ter içindeki fırıncıya:
"-iki yüz tane lahmacun var midur hemşerum?" Fırıncı " -yok" demiş.
Ertesi gün yine gitmiş aynı lahmacuncuya Temel ve yine aynı soruyu sormuş:
"-iki yüz tane lahmacun var midur hemşerum?" Fırıncı yine "-yok" demiş ama hazırlığını da yapmış ertesi gün için. Ertesi gün Temel yine gitmiş aynı lahmacuncuya ve yine aynı soruyu sormuş:
"-iki yüz tane lahmacun var midur hemşerum?" Fırıncı hazırlıklı ya, heyecanla "var" demiş. Temel cevaplamış hemen 
"-Aferim sağa uşağum, o kadar lahmacunu sat ta göreyum.."

KISSADAN HİSSE: Dükkana bol bol eleştiri yapıp da hiç lahmacun yemeyenlere ithafımdır:)






16 Mayıs 2013 Perşembe

Ayakkabıları da indirdik...


Kadınların ayakkabı sevdası bitmez. Biz erkekler bir çift ayakkabıyla bir sezon geçiririz, onların 10 çift vardır ama sorsanız "giyecek ayakkabım yok" derler. Yaratılış meselesi elbet, onların doğalarında var süslenmek.. Zaten o topuklu ayakkabılarla nasıl yürüdüklerini de pek anlamıyorum,kadınları anlamak kolay olsaydı bütün erkekler mutlu olurdu değil mi ama..
Şimdi dükkan yeni biliyorsunuz, en iyi marka ayakkabıları koyalım dedik vitrinlere. Sorduk soruşturduk, Matraş iyi markaymış. Biz de dükkanın açılışı şerefine Matraş kadın ayakkabılarında %70 indirim yaptık..
"Ya hani sen fıkra anlatacaktın Bekir Abi, ne bu şimdi?" diyenleriniz oluyor biliyorum, ama ne yapayım dükkana müşteri gelmezse keyfim olmuyor. Keyfim olmayınca da hikaye, fıkra anlatacak gücüm kalmıyor.. Siz gelin ayakkabılara buradan girerek bir bakın, gözünüz arkada kalmasın sonra.. Ben de dükkanın bereketi arttıkça size hikayeler anlatmaya devam edeceğim, söz.. 


Güneş gözlüklerimizde indirimler %80..


Ozon tabakası delindi, zararlı ışınlardan korunmak için güneş gözlüğü takmak da artık zorunluluk haline geldi. Eskiden sadece artistler takardı, şimdi herkesin ihtiyacı oldu bu gözlükler. 
Piyasada her yerde güneş gözlüğü satılıyor elbet. Çoğu markasız, kalitesiz ve riskli.. Böyle hassas bir konuda çok dikkatliyim ben. Dükkana markasız  gözlük asla sokmuyorum. 
Bu aralar yaz yüzünü göstermeye başladığı için güneş gözlüğü indirimleri başlattık dükkanda.Bizde De Valentini güneş gözlüğü var sadece. Fiyatları da %80 indirdik, dükkan yeni açıldığı için kampanya yapıyoruz. 2 yıl garantili, orijinal kılıflı ve garanti belgesiyle birlikte gönderiyoruz gözlüklerinizi, güvenle alabilirsiniz.Buyrun gözlüklerimize buradan bakın   pişman olmayacaksınız.. 
Yeni açılan dükkanımızda sürprizlerimiz devam edecek, izleyin ailenizin sanal esnafını, fırsatları kaçırmayın..


11 Mayıs 2013 Cumartesi

Eskiden çizgili pijamalarımız vardı..



Eskiden çizgili pijamalarımız vardı, bir de çizgili pijaması olan pazar babaları elbette. Bu babalar, bütün gün çizgili pijamalarını üzerlerinden çıkarmaz,sesini sonuna kadar açtıkları pilli radyodan maç dinleyerek pazar gününü kendi çaplarında eğlenceli geçirirken, aslında bir anlamda ev halkına da işkence ederlerdi.O zamanlar pazar günleri sadece babaların maç sesiyle değil, annelerin çamaşır günü olması ve elbette ki haftanın banyo yapılma günü olmasıyla da işkenceydi yanılıyor muyum? Canınız isteseme de annenizin zorlamasıyla kendinizi banyoda bulurdunuz..Şimdiki gibi her gün duş yapmak nerdee? Pazar günleri kazanlı termosifon yakılır, herkes sırayla banyoya girerdi. Ev kalabalıksa ve sona kaldıysanız, soğuk suya mahkum olurdunuz mecburen..
    Bazen keyifli pazarlar da olurdu elbet.. Eğer hava güzelse ve keyifleri de yerindeyse ev halkına bir gün önceden pikniğe gidileceğini müjdelerdi babalar. Sarmalar, dolmalar yapılır; börekler, kuru köfteler hazırlanırdı bir gün önceden heyecanla. Evin babası pijama üstünü evde bırakır, piknik alanlarında beyaz atletiyle boy gösterirdi bu sefer de.. Sonradan nasıl olduysa unutuldu gitti bu bir döneme damgasını vuran meşhur erkek pijama modelleri. Çizgili pijama giyen erkekler, mizah dergilerinde tabiri caizse "maganda" olarak aşağılandı.2005-2006 yıllarında fenomen olan Avrupa Yakası dizisindeki Gaffur, bu nostaljik pijamalarla boy göstermeye başlayınca, birden talep patlaması yaşandı yine. İnsanlar "Gaffur Pijaması" arar oldular dükkanlarda. 

Gaffur bu babaların karikatürize edilmiş abartılı haliydi, göbeği ve bıyığı eksikti yalnızca.. Ürkünç bir tipti, pazar babaları biraz daha sevimliydi oysa ki.. Balon etkisi çabuk geçti tabii ki. Yine unutuldu bizim pijamalarımız. Bu günden bakıldığında, sevimli nostaljik bir ögedir, hoşluktur, eski Türk filmlerini anımsatır bu pijamalar.. Münir Özkul'un sevecen Anadolu babası halleri gelir akıllara.. 
Nereden geldi aklıma bu hikayeler diyecekseniz, bizim dükkandaki pijamalara bakarsanız sizin de göreceğiniz gibi,raflarda çizgili pijama yok.. Şimdinin modern erkek ve kadınlarının beğeneceği cinsten malları dizdik biz de mecburen. Çizgili pijama satsaydım, sahi alır mıydınız merak etmiyor değilim hani..
 Sümerbank pijamalarından girdik, nerelerden çıktık be sevgili okuyucu? Bir dahaki yazıda yine nostalji yaparız birlikte..


Muhabbetiniz ve  bereketiniz bol olsun, kalın sağlıcakla..

Bekir Abi'niz..