30 Eylül 2013 Pazartesi

Ucuzcu Bekir'den soğuk havalar için tavsiyeler!


soguk-havalarda-ev-cizmeleri


Evet efendim, siz kadınlar ve siz kadınlara benim gibi değer veren düşünceli erkekler, yine vapurdaki seyyar satıcı edasıyla karşınızdayım! Bu gün size bayan ev botlarından bahsedeceğim.. 
Efendim size sadece bu ürünü tanıtmakla kalmayacak, aynı zamanda işin sosyolojisi ve felsefesine de değineceğim..
Bayan ev botuna nasıl böyle derin anlamlar yüklediğimi merak ediyorsunuz tabii ki. Yine Bekir Abi ballandıra ballandıra anlatacak diyorsunuz ya, haksız da sayılmazsınız..
Çocukluğunuza dönün şimdi. Soğuk kış günlerinde anneniz size nasıl bağırırdı bir hatırlayın:

"-Ayağına çabuk çoraplarını giy, yine karnın ağrıyacak!" demez miydi..

 Buna benzer bir anne talimatı kesin duymuşsunuzdur.. İşte o anneler artık modern oldu, şimdilerde ne diyorlar biliyor musunuz?

"Çabuk ayaklarına ev ayakkabılarını giy, misafirlerim gelecek beni yine rezil edeceksin o karikatürlü çoraplarınla!"

Ya işte görüyorsunuz, bayan ev botu deyip geçtiğiniz şeyin nasıl da sosyolojik boyutu varmış..

Derin felsefesine gelince efendim.. Eğer çok zenginseniz, doğal gaz zamları sizin umurunuzda bile değilse, eviniz de fırın gibi ısınıyordur. Bu durumda kışlık ev botlarının ne fiyatları ne de modelleri sizin ilginizi çeker.. Hele ki evinizde yerden ısıtma varsa, değmeyin keyfinize! 
Ben zaten orta sınıfın esnafıyım, siz en fazla bu yazıya gülüp geçersiniz bir zengin olarak..  Soğuklar gelince doğal gaz faturalarıyla nasıl baş edeceğini şimdiden düşünen orta gelirli halkım benim ne demek istediğimi çoktan anladı..

Efendim, ben bir esnaf olarak bu bayan ev botlarını size şiddetle tavsiye ediyorum, her rengi var dükkanda, buyurun buradan bakın..  

Hem de satın alırken "ölçü" yazan yerden 35-36/ 37-38 / 39-40  olarak numara da seçebiliyorsunuz, daha ne olsun!  
KDV dahil sadece 24,89 TL olan bu çizmelerin altları da kaymıyor!

Bu kış, kadınların ayakları sayemde hem üşümeyecek, hem de evde bile çok şık olacaklar!

not: Benim bu "geel vatandaş, ayakkabıya gel!" tarzı reklam yaptığımı görse bizim yazar kesin küplere biner, biliyorum.. Bu nedenle O gelmeden yazıp kaçayım en iyisi..



Ayacıklarınızı üşütmeyin sakın!

Sizi hep düşünen, ama değerini bilmediğiniz
Ucuzcu Bekir Abi'niz..




25 Eylül 2013 Çarşamba

KALEMİMDEN YAZILAR: Benim sorularımı cevapladı..


KALEMİMDEN YAZILAR: Tanışma Etkinliği: Soruları Cevapladım: Resim Ucuzcu Bekir'in yayınından alınmıştır,tabi ki izniyle Kozmetik Tutkunu blogunun düzenlemiş olduğu etkinliğe katılmıştım. Et...

Ucuzcubekir'i terleten sorular!


yeni-bloglarin-kaynasmasi-etkinligi
Biraz sosyalleşeyim diye Kozmetik Tutkunu bloğunun düzenlediği etkinliğe katıldım.. Bu etkinlikte blog yazarları eşleşti, sorular sordu birbirlerine.. Güzel oldu, ben de bir kitap tutkunu olan "Kalemimdenyazılar" bloğu ile eşleştim. Kendisinin çok güzel kitap tavsiyeleri var, buyurun buradan kalemimdenyazılar'a  bakın, çok beğeneceksiniz dostlarım.. Ne o şaşırdınız mı yoksa? Ne yani bıyıklı göbekli esnaflar kitap sevemez mi? Atın artık ön yargılarınızı yahu!

Neyse efendim, Kalemimdenyazılar'dan gelen soruları görünce kendimi röportaj yapılan ünlü şahsiyetler gibi hissettim, gururum okşandı ne yalan söyleyeyim. Sağolsun, çok da güzel sorular hazırlamış. Bakalım sizler de okuyunca beğenecek misiniz..


İşte sorular ve cevaplarım:

1- Bloğunuz ne zaman yayına girdi? 

Efendim 21 nisan 2013 saat 02:57'de ilk yazımı yayınlamışım. Demek o kadar heyecanlıymışım ki gecenin bir vakti yayın yapmışım!  Aradan beş ay geçmiş, ama itiraf edeyim, bu beş ayın bir iki ayında doğru dürüst yazı yazılmamış.. Aslında bu hiç de benim suçum değil, tamamen bizim yazarın tembelliği! Bana sakın " yazarla ne alıp veremediğin var?" demeyin, görüyorsunuz işte kanıtlar ortada..

2- Neden "Ucuzcubekir" ismini seçtiniz? Bir hikayesi var mı?

İngilizce isimlerle ortalığı kaplayan AVM'lere inat bizden bir isim olsun dedik! Esnaf kültürüne yakışan Ucuzcu Bekir ismini pek bir sevimli bulduk.. Biraz nostalji, biraz da espri var bu isimde, sizce de öyle değil mi..


3- Ürün yelpazenizde neler var, kısaca anlatır mısınız?

Böyle sormuş sağ olsun Başak Hanım. Kendimi anlatmaya fırsat vermiş.. Efendim benim mütevazi sanal dükkanımda her şey var.. Giyim var, elektronik var, kozmetik var, pet-shop var, spor malzemeleri var, bakım ürünleri var, pijama var, gecelik var, parfüm var, takı var, saat var, gözlük var, hayatı kolaylaştıran Zihni Sinir ürünleri gibi şeyler bile var..  Buyurun beklerim hepinizi demekten dilimde tüy bitti biliyorsunuz, işte burada benim dükkan..

4- Bloğunuzun ve sitenizin reklamını ne tür yollarla yapıyorsunuz?

Belki inanmayacaksınız ama daha hiç reklam yapmadım. Yazıyor işte benim yazar, hepsi bu kadar! Bu aralar yapayım bir reklam diyorum aslında..

5- Neden "Ucuzcubekir" den alış veriş etmeliyim? 

Kalemimden Yazılar'ın sahibesi sevgili Başak Hanım, işte bu soruyla beni köşeye sıkıştırdınız.. Bakalım cevaplarım sizi tatmin edecek mi?
Şimdi efendim, "Her şey benim dükkanda en ucuz, ben mükemmelim!" gibi yanıltıcı reklamlar yapmak bizim gibi dürüst esnaflığı korumaya çalışanlara ters.. Ben küçük girişimciyim, bir network sistemi sayesinde böyle bir dükkana sahip oldum. Günde yüz binlerce liralık reklam veren zenginlerle boy ölçüşemem elbette..
Bir kere benim dükkanımda sevgi var, 2 liralık bir şey satılsa bile mutluluktan havalara uçacak bir insan var, ruh var yani.. Sipariş geldiği anda bizim yazar herkesi ayaklandırıyor, bir gün içinde kargonuz çıksın diye elinden geleni yapıyor.. Bu birinci sebep..
İkincisi, dükkandan bir şey beğendiniz diyelim.. Bizim yazara veya bana atın bir mail, sizin için o ürünün fiyatında ne indirim yapabiliyorsak seferber oluruz inanın.. Size özel olarak gider o ürünün fiyatını yönetim panelinden değiştirebiliriz de.. Bizim amacımız çok para kazanmak değil, hareket olması, dükkanın sevilmesi.. Yani ne yazar, ne de ben paraya tamah etmeyiz.. Kendimizi geçindirecek bir işimiz olsun derdindeyiz, sizi kandırmayız anlayacağınız.. Yani AVM'lere inat, küçük esnafı yaşatmak isteyenler gelsin isteriz bizim dükkana.. Ailenizin sanal esnafı olmak gibi bir misyon edindik kendimize.. Yani bir şeye ihtiyacınız olduğunda "Bakalım Bekir'de var mı?"  dedirtebilirsek ne mutlu bize!

6- Kitaplarla aranız nasıl?  (Bloğumla ilgili olarak)

Başak Hanım içiniz rahat olsun.. Bizim yazar (beni yazan şahsiyet) kitapları pek sever.. Bu aralar yazmaktan okumaya pek fırsat bulamasa da kitapsız yaşayamaz.. Zaten eski yazılara baktıysanız fark etmişsinizdir. Biz yazarla zaman zaman atışırız, en büyük kavgamız da "beni entel yapmak istemesi" yüzünden çıkmıştı.. Derdi beni entel esnaf yapmakmış, bakalım ne olacak bu işin sonu!

7- Ürün yelpazenize kitapları da almayı düşünür müsünüz?

Bizim dükkan, network ağına bağlı olmasa elbette düşünürdüm.. Hatta bizim yazarın elinden gelse kitap okunan bir kafe açmak ister! Ama bu iş biraz zor görünüyor maalesef..

7- Blog dünyası ve e-ticaret ile ilgili görüşleriniz nelerdir?

Blog dünyasını seviyorum.. Herkesin bloğunu, düşüncelerini sergilediği bir tezgah olarak düşünüyorum. Kiminde moda, kiminde sosyal kaygılar, kiminde ticari kaygılar, kiminde kitaplar, kiminde filmler, kiminde oyunlar, kiminde internet, kiminde mizah, kiminde yaptığı işi tanıtma çabası.. Rengarenk bir dünya burası, istediğin tezgaha istediğin gibi girip bakabiliyorsun.. Kimse sana "giriş biletli, hop dur bakalım!" demiyor.. Ne güzel bir özgürlük var, umarım bozulmaz!
E-ticaret derseniz de inanılmaz gelişen bir sektör.. Kıran kırana mücadele var elbette gerçek hayatta olduğu gibi.. Nasıl ki günlük hayatta AVM'ler küçük esnafı bitiriyor, e-ticarette de milyon dolarlık firmalar küçük sitelerin önünü kapatıyor maalesef.. Benim derdim, aslında bu büyük büyük firmalara inat bir başarı öyküsü olabilmek.. Bakalım inşallah emeklerimiz boşa gitmez..

Evet dostlar, sorularımız bu kadardı.. Bu eğlenceli ve de yararlı etkinliği düzenlediği için Kozmetiktutkunu bloğuna ve güzel sorular hazırladığı için Kalemimdenyazılar'ın sahibesi Başak Hanım'a çok teşekkür ederim..

Kalın sağlıcakla
Bir gün ünlü olacağına inanan, hayali ve de gerçekçi Ucuzcu Bekir Abi'niz...

















18 Eylül 2013 Çarşamba

Ucuzcu Bekir göbeklilere savaş açtı!!


Kaç zamandır yazamadım sizlere, ama işte yine karşınızdayım dostlarım. Ucuzcu Bekir, sevenlerini asla yalnız bırakmaz, benden kurtuluşunuz yok maalesef..
Gelin beraber kilo verelim bu gün.. Nereden çıktı şimdi bu Bekir Abi demeyin hemen! Azıcık sabırlı olun.. Şimdi önümüz kış, bünye yağlı salçalı yemekler isteyecek, tatlılar isteyecek. "Ben kendimi tutarım, yemem!" demeyin, kendinizi de boşuna kandırmayın, yiyeceksiniz işte, ben biliyorum.. Neyse efendim koskoca Ucuzcu Bekir size diyet reçetesi verecek değil elbet.. Mesela diyorum ki gelin bir pedometre alın..

adım-sayar     Efendim kilo vermek için günde 10.000 adım atmak gerekiyormuş, duymuşsunuzdur. Oturarak çalışanlar ise maalesef günde 5000 adım ancak atıyormuş.. Bu pedometreyi takıyorsunuz belinize, o sizin adımlarınızı sayıyor. Bir baktınız 2500 adım ancak atıyorsunuz günde, hemen ertesi gün bu sayıya 500 ekleyin.. Ertesi gün bir 500 daha ekleyin, böyle böyle 10.000'e çıktığınızda zaten kilo vermeye de başlayacaksınız.. 
"Nerede adım atacağım Bekir Abi'cim, ofiste bütün gün çalışıyorum" gibi bahaneler bulmayın. Mesela çaycıdan çay isteyeceğinize gidin efendim kendi çayınızı kendiniz alın, etti size 50 adım, belki de daha fazla! ( Çaycının benimle bir akrabalığı yok bu arada) Çay bardağınızı geri götürün.. Yan odadan arkadaşınız bir şey mi soruyoır telefonla, " telefonla olmaz, geliyorum" deyin, etti mi size gidiş geliş 15 adım! Asansöre binmeyin efendim, azıcık merdiven inin çıkın, hem adım sayınız artsın, hem de ekstradan karın kaslarınız çalışsın fena mı yani.. 
Eve gittiniz, "Hanım bir bardak su ver!" demeyin, bir zahmet gidin mutfaktan kendiniz alın suyunuzu mesela! ( Sizin hanımı da tanımıyorum bu arada) 
Uzaktan kumandayı salonun en uzak köşesine koyun, hatta orada unutun.. Eskiden kumanda mı vardı? Efendime söyleyeyim, eve giderken yolu biraz uzatıverin, ara sokakları deneyin..
Hayatınıza hareket gelsin a benim tembel kardeşlerim..

Durduk yerde açmadım elbet pedometre  konusunu! Siz kilo verirken Bekir Abiniz de biraz para kazansın değil mi ama?
Efendim artık biliyorsunuz dükkanın yolunu, Pedometre almak için buraya tıklayın . Elbette benden alacaksınız, ya kimden alacaksınız? 
 Bizim dükkanda bu pedometre sadece 8,14 TL 
E gelmişken başka şeylere de bakarsınız artık.. Voit voit 412 El yayı var mesela 9,06 TL. Yanında onu da alın, kaslarınızı da geliştirirsiniz. Her şeyi de ben söyleyecek değilim ya canım, siz de hayret bir şeysiniz!

Bu kış göbekli insan görmek istemiyorum, kendim de dahil!

Hadi bakalım, acele edin, dükkan kapanmadan yetişin!

Dükkanın yönetim panelinden bakıyorum kimler gelmiş, kimler üye olmuş, kimler alış veriş yapmış diye, kaçarınız yok anlayacağınız..
Kalın sağlıcakla! 

11 Eylül 2013 Çarşamba

Ucuzcu Bekir'in biber gazıyla imtihanı!


mahallede-gaz
bizim-mahalleye-atilan-biber-gazlari
Sevgili dostlarım, kaç yaşına gelmiş bir adamım, ömrümde hayatımda hiç biber gazı yememiştim. Gaz yedim dediysem de sakın yanlış anlamayın.. Bu biber gazı denilen şey öyle tabağa konup kaşıkla falan yenmiyor. Basbayağı ciğerlerine, ağzına, burnuna, gözüne anında kaçıyor insanın. İsteyerek yemedim yani, zorla yedirdiler.. Hani inatçı anneler mızmız çocuklarının burnunu kapatır, bağırta çağırta zorla ağızlarına mama tıkıştırırlar ya, o hesap işte.. Zorla yedirdiler bana da biber gazını..  Ben biberin kırmızı, acı ve etli olanını severim oysa ki; mesela kuru fasulyenin yanında çok iyi gider. Ama inanın kimse sormadı bana dün gece, biber gazımı kırmızı mı isterim yoksa yeşil mi, yanında başka ne arzu ederim diye!  Evde uyukluyordum kanepede, camlar açık haliyle.. Uykumda yedirdiler anlayacağınız hem de gecenin bir vaktinde..
Bizim mahalle güzeldir, huzurludur diye övünüp dururdum. Dün gece mahallemize panzer bile girdi a dostlarım benim!  Bizim yazar uyuyordu, gazın en acı yerine denk gelemedi.. Gürültüye uyandığında zaten benim gözlerim kan çanağına dönmüştü, evin içine yayılmıştı gazın kokusu.. Yazar ödlektir bizim, Allah'tan uyuyordu.. 
Sabaha kadar sokaktan çatışma sesleri geldi. Ne yalan söyleyeyim, koca göbeğimden, yaşımdan başımdan utanmadım, arka odaya kaçtım.. Can korkusu hiç bir şeye benzemiyor; ne yaş dinliyor, ne de karizma..
"Ah be polis kardeşler" dedim kendi kendime, "ne istediniz gece yarısı güzelim mahallemizden?" Biberimizi kendimiz alırdık manavdan, niye zahmet edip bunca masrafa girdiniz? İlle de damardan biber gazı alalım, vitaminlenelim diye niye hem kendinizi hem de bizi strese soktunuz?
Şimdi hal böyle olunca bende sizi güldürecek hikayeler anlatmaya derman da kalmadı... Yazar beş karış suratla oturmuş kara kara düşünüyor bir köşede zaten! Ah be keşke bunlar olmasaydı da yine bana "tembelsin, kendini çok övüyorsun, entel ol biraz!" diye laf çarpıtsaydı! Yazarın bu mutsuz halleri inanın içimi parçalıyor. "İnşallah bu gece de böyle şeyler olmaz, eski neşeli hallerimize döneriz" diye  dua ediyorum.. Ne yapabilirim ki başka, nihayetinde ben de kendi halinde bir sanal esnafım değil mi ama!

Neyse dostlarım, bu gün size "dükkanıma gelin, dükkanıma gelmezseniz bak küserim!" diyecek bile halim yok maalesef.. Oysa dün planlamıştım, size dükkandan hoşunuza gidecek şeylerin resimlerini gösterecektim! Gazlandım, gazaya uğradım, gaza gelip dükkanı düşünecek hal mi kaldı bende...

Gazsız, panzersiz, tomasız, huzurlu bir hayatınız olsun..
Kalın sağlıcakla..
Gazlı ve de cazlı Bekir Abi'niz..






Kalın sağlıcakla ..

10 Eylül 2013 Salı

Ucuzcu Bekir'in egosu şişmiş, bir de entel olacakmış!!


bekiri-pankart-yapmislar

Bu sabah bana şu garip, garip olduğu kadar da bir dediği bir dediğini tutmayan yazar ne dese beğenirsiniz? Efendim benim egom çok şişmiş, kendimi aşırı övüyormuşum! Yahu eğri oturup doğru konuşalım şimdi. Bakın şu yukarıdaki resme! İngiltere'nin Lordlar Kamarası sokaklara dökülmüş benim pankartımı taşıyor, görüyorsunuz değil mi? Hadi bunu geçelim, eski resimlerime bakın. New York binalarında benim resmim var mı? Var. 
Lüks teknelerde benim resmimin olduğu bayraklar var mı? Var.
Koskoca stadyumda benim resmimin olduğu bilboardlar var mı? Var.
Şimdi, eğer insanlar beni bu kadar seviyorlarsa benim egom şişmiş bu benim suçum mu ? Neymiş efendim kendimi çok övüyormuşum.. Ben kendimi övmüyorum ki, olanı söylüyorum.. 

-Ben ki yırtık ayakkabıyla senelerce idare etmiş, yağmurda çamurda azimle çalışmış biriydim eskiden. Ben ki....

Tamam tamam politikacı ağzı oldu biraz bu söylediklerim.. İyi de sevgili dostlar, devir övünme devri değil mi zaten... Açın bakın televizyonları; kendini övmeyen bir politikacı, bir şarkıcı, bir iş adamı gösterin bana! Yazar kızıp duruyor ama ne yapayım yani, ekmek parası peşinde koşan zavallı bir esnafım ben. Büyüklerimden, devlet-i Ali'den ne gördüysem onu yapıyorum.. Şimdi yani devlet büyüklerimiz, ünlü şarkıcılarımız mütevazi davranıyorlar da ben mi yanlış anlıyorum olan biteni? Urfa'da Oxford vardı da ben mi gitmedim? "Profesor olsan ne olacak?" diyen, Hülya Avşar ablamız değil miydi? Var işte onlar, ben de onları örnek alıyorum.. Yazar da zaten bunu hazmedemiyor. Yazar denilen şahsiyet beni entel yapmaya uğraştıkça ben inadına sıradan esnaf olmakta direniyorum, ben direndikçe O daha da hınçlanıyor. Yahu Allah aşkına siz hiç entel esnaf gördünüz mü? Bizim yazar takmış kafaya beni entel yapacakmış!.. İşi çok zor gerçi ama, dur bakalım göreceğiz nasıl becerecek bu işi.. Ben dükkanda Mozart dinlemeye kalksam millet kaçar "dükkan dükkan olalı böyle eziyet görmedi" diye! Gülsem mi ağlasam mı bilemedim. Bu iş iyice sarpa sarmaya başladı ya, dur bakalım..
 Yok yok bu yazarla bir günümüz de kavgasız geçse, inanın hepinize çay ısmarlayacağım..
 "Seni sevseler, dükkana gelip halini hatrını sorarlar, gelip bir iki parça alış veriş yaparlar, seninkisi kuru laf kalabalığı"  diyor bana bizim çok bilmiş yazar! 
Öyle hikayeler falan anlatacağıma adam gibi reklam yapmalıymışım, dükkanda neler var göstermeliymişim!. Yahu neyi anlatayım a dostlar, aha da yerinde duruyor,  işte dükkan!.. Gelen gelir, gelmeyenin canı sağ olsun, ne yapalım yani şimdi değil mi ama..

Onu bunu bilmem, entel mentel de olmaya hiç niyetim yok! Açarım Neşet Ertaş'tan bir uzun hava, bakarım keyfime.. Bu yazara kalsa kelli felli kocaman Bekir'e küpe bile taktırır! Ne günlere kaldık yahu!

Beni kurtarın şu yazarın dırdırından, dükkana gelin.. Bir iki şey alın, eğer gelmezseniz de yazarın diline dolarım sizi, pişman olursunuz haberiniz olsun..

Sizi hep seven, Ucuzcu Bekir Abi'niz..
Küçüklerin gözlerinden, büyüklerin ellerinden öperim..
Gerçi benden büyük yoktur ya aranızda, neyse artık, lafın gelişi:)

Kalın sağlıcakla..




9 Eylül 2013 Pazartesi

Ucuzcu Bekir hafta sonu ne yaptı, ne düşündü?


Ucuzcu-Bekir'in-haftasonu
İki gündür ortalarda görünmüyorum ya, şimdi siz kesin merak etmişsinizdir Bekir Abi'nizi.. Elim kolum bağlı biliyorsunuz, bizim yazar yazmazsa Bekir yazmak istese ne yazar! (vay be ne güzel tekerleme uydurdum)  "Yazara sataşmadan duramıyorsun!" demeyin sakın.. Bakmayın böyle bavullara resmimi falan koyduğuna, bizimki tembel.. Hiç bir yere gitmedi hafta sonu.. Ama hakkını yemeyeyim, pazar günü bütün gün dışarıdaydık  şehir dışına tatile falan gitmesek de.. Beni nasıl mı götürdü? Beni hiç kafasından çıkaramıyor ki, bensiz bir yere gitmesi ne mümkün..

Neyse efendim, arkadaşlarıyla kahvaltıya gittik açık havada bir yerde. Beni bir övdüler, bir övdüler, vallahi de göğsüm kabardı ne yalan söyleyeyim!  Bunlar çayları devirdiler üst üste.. Tam kalkacaklardı ki bizim yazarın kaç zamandır görüşmediği bir arkadaşı telefon etti.. Haydiii, biz yine oturduk mu aynı yerde.. Akşam saat altıya kadar beni dolandırdı netekim! Ohh, kahraman sanal olunca ne ekmek istiyor, ne de su tabii ki. Masrafım yok anlayacağınız. Ama biliyorsunuz ben muhabbet insanıyım, yazar denilen ve normalde a-sosyal yaşayan tipin pazar günü sosyalleşeceği tuttu! Haliyle de benimle fazla ilgilenemedi. Sıkıldım anlayacağınız. 
Halbuki size 2020 olimpiyatları ile ilgili atışmalarımızı anlatacaktım ne güzel.. Üzerinden zaman geçti ama ben yine de biraz bahsedeyim, içimde kalmasın..
Efendim ben esnaf adamım biliyorsunuz, "hareket bereket getirir" mantığındayım. O yüzden olimpiyatları kazanalım istedim. Bizimki ise İstanbul aşığı, doğa sever.. 

"Olimpiyatları kazansaydık her yere sonradan işe yaramayacak ucubik binalar dikeceklerdi, biraz daha tarihi doku yok olacaktı, iyi ki kazanamadık" diyor.

 Bir de ekliyor:

"Düşünsene Bekir Abicim, diyelim ki Fenerbahçe stadında bir atletizm yarışması oldu, ardından da karşıdaki Olimpiyat Stadı'nda gülle atılacak misal. Günlerden de cuma.. Şimdi  köprüde cuma trafiği olduğunda biz alışkınız. Arabada yanımızda yedek su, kraker filan bulunduruyoruz. Hatta trafik durursa okumak için kitabımız bile mevcut.. Şimdi bu izleyicilere, yabancılara trafiğin bu durumunu nasıl anlatacaksın

"Leydiis end centilmın, dis is fraydey; so it is normıl"  desek, yani "cumadır abiler ablalar, çok normal bu trafik desek" bize şaşkın şaşkın bakmazlar mı? Adamları helikopterle taşımaya kalksan hangi birini taşıyacaksın, farz edelim taşıdın, nereye konacak bu helikopter?" 

Dedim ki yazara "iyi de koskocaman Marmaray yapılıyor yahu, denizin altından geçirececeğiz olimpiyat leydilerini ve centilmenlerini"

Dedi ki "ya bunlarda klostrofobi yani kapalı yerde duramama fobisi varsa?
Vallahi de haklı, bu sefer bizim yazara bir şey diyemedim.. Zira bakmayın kelli felli göbekli halime, uçakta on beş saat uçarım ama denizin altındaki tünelden ben de korkarım ne yalan söyleyeyim.. 

Normalde çatır çatır yazara karşı çıkan ben, lafı eveleyip gevelediğim için bir keyiflendi sorma gitsin! Altında kalmamak için:

"Yahu yazarcığım, olimpiyat demek barış demek, olimpiyat demek dostluk demek, ne güzel olurdu etraf cıvıl cıvıl Çin'li, Japon, Afrika'lı, Rus kaynardı

dediğimde şöyle bir yutkundu, dedi ki:

"Komşuya savaşa gitmek için can atıyoruz görmüyor musun Bekir Abi'cim, hangi barıştan, hangi dostluktan söz ediyorsun sen

Sus pus oldum. Ben, yüreği insan sevgisi ile dolu kendi halinde barışsever bir esnafım.. Şişmiş egomu bir kenara bıraktım ve 

"Yazarcığım, bu sefer gerçekten sen haklısın galiba" dedim.. Gözümün önüne atılacak bombaların yakacağı canlar geldi.. "Benim gibi sanal bir karakter bile böyle hislenebiliyorsa, devlet büyüklerimiz de savaş olmasın diye bir şeyler yapar herhalde" dedim kendi kendime.. 

Sonra da merak ettim, sahi devletin hisleri var mıydı?

Yani sevgili dostlarım, bizim olimpiyat muhabbetimiz geyikle başladı ama felsefeyle sonlandı..

İçim cız ede ede gittim dükkana, bir soluklanayım bari dedim.. Olimpiyat hevesimiz yine başka bahara kaldı, 2024'e kadar kim öle kim kala bilemeyiz tabii ki.. Biz yine kuzu kuzu normal hayatımıza döndük..
Şimdi size de beynelmilel sesleniyorum,

"leydiis end centilmın, velkam tu may şop!" 

Yani Türkçe'den anlamıyorsunuz ya, belki İngilizce söylesem faydası olur:

"Dükkanıma gelin, dükkanıma gelmenizi çok istiyorum, dükkanıma gelmeyen Tokyo olimpiyatlarındaki Sumo Güreşçileri'nden birine aşık olur inşallah!! 

Hadi bakalım, isterseniz gelmeyin şimdi:))
Kalın sağlıcakla 



6 Eylül 2013 Cuma

Ucuzcu Bekir, yine yazarla atışıyor!


bekir-yelkenli
Bu yazar milletine akıl sır erdirmek mümkün değil kardeşim. Beni her gün bin bir türlü kılığa sokuyor. 
"Yahu bu kadar uçma, biraz ayakların yere bassın!" diyorum. Laf söz anlamıyor. 
"Bir gün sen, bir başarı hikayesi olarak dillere dolanacaksın Bekir Abi'cim!" diyor. İyi güzel de benim etim ne, budum ne? Gerçi etim budum yerinde, şişman, göbekli, bildiğiniz yurdum insanıyım. Yurdumun ilk sanal esnafı olacakmışım! Ne diyeyim, yazar kısmının hayal dünyasına karışılmaz, sağları solları da belli olmaz bu tiplerin.. "Tamam, sen nasıl istersen sevgili yazarcığım" diyorum, içimden de "La Havle" çekiyorum.
Yarattığı karakterle bu kadar zıtlaşan bir yazarı ne duydum, ne de okudum bu güne kadar.. Bizimki bir tuhaf işte, hepsi çeşit çeşit bunların..

Beni ünlü yapmaya uğraşıyor. O zaman "reklam yap!" diyorum. Ona da yanaşmıyor.. Ben, hiç para harcamadan ünlü olan bir sanal esnaf olacakmışım.. Ticaretten anlamadığı ortada işte! Hadi bakalım, göreceğiz. Gerçi ünlü olsam ne olacak ki! Yazarın kafasında kim bilir ne hayaller var!  Gerçi bu günkü fotomantaj da fena değil hani. Baksanıza dert yok, tasa yok yelkenimizle açılmışız denize.. Ah be yazarcığım, ne güzel olurdu böyle bir hayat! Aslında en güzelini O yapıyor belki de; hayallerini açığa çıkarıyor, onları büyütüyor, kime ne zararı var ki? 

Hayalsiz yaşanır mıydı? Ben bile bir hayali karakter olarak şahsen hayalsiz yaşayamazdım. Yazarımla en iyi anlaştığımız konu da bu belki de.. Biz böyle çok mutluyuz..

Hayalci Bekir Abiniz olarak hepiciğinizi dükkanıma da bekliyorum, bilmem hatırlatmama gerek var mı? Gerçi siz biraz tembelsiniz, yerinizden kıpırdamıyorsunuz hiç.. Tembel olmasaydınız şu yazdıklarıma bir iki yorum bırakırdınız, dükkana uğrardınız yalan mı? 

Hadi bakalım bu kadar geyik yeter, işinizin başına dönün artık..

Kalın sağlıcakla,

Hayalci ve de muhabbeti seven Ucuzcu Bekir Abi'niz.. 





5 Eylül 2013 Perşembe

Perşembe perişanlık değildir, size hayatınızın fırsatını anlatıyorum!


bekir-su-damlasi
İki gündür salı sallanır, çarşamba çarşafa dolanır deyip duruyoruz. Beklediğiniz şeyi yapmayacağım; bu gün "perşembe perişanlıktır!" demeyeceğim üzgünüm. Aksine perşembe belki de çok güzel bir fırsatla karşılaştığınız gündür diyeceğim.. Şimdi "Amma yaptın Bekir Abi, ne fırsatı ile karşılaşacağız ki sıradan bir perşembe gününde" demeyin! Biraz sabırlı olun, anlatacağım size tane tane..

Efendim bizim yazarla birlikte dün akşam bir web seminerine katıldık. Konu tatildi, ee  konu tatil olunca ben zaten sudaki baloncuklar misali keyiflendim. (bkz. resmim) Her neyse Antalya'nın incisi Alanya'da  çok güzel bir otelden bahsedildi.. Alanya'da tatil deyince tabii ki ben kulaklarımı iyice açıp dinledim.. Şimdi diyeceksiniz ki Alanya'da binlerce otel var, bunun nesi fırsat? Evet doğrudur, binlerce otel var. Peki şimdi soruyorum size: 

"Hangi otelde tatil yaptığınız için size para veriyorlar?"

  Komik geldi değil mi, içinizden:"Bu Bekir Abi de iyice şaşırdı artık, tatil yapınca hangi otel üste para verir ki?" diyorsunuz. Haklısınız, ben de başlangıçta öyle düşünmüştüm ama bu otel başka otel arkadaşlar. Bu otelde tatil yapınca aynı zamanda kendi işinizi de kurmuş olacaksınız.. Nasıl mı, network marketing dedikleri, Türkçe'de "tavsiye pazarlaması" olan sisteme geçmiş bu otel.. 
Yani diyelim ki bu sisteme üye oldunuz. Bunun karşılığında otelde tatil yapmak için tatil çekleri alacaksınız,  tatilinizi bir güzel yapacaksınız. Bu yaptığınız tatil sonunda size indirim çekleri verecekler. Eşinize dostunuza, moda deyimle network'ünüze bu indirim çeklerini dağıtacaksınız. Çekin üzerinde sadece size özel olan bir kod numarası olacak.
  Mesela 2000 TL'lık bir tatil almak isteyen arkadaşınız Esra'ya %25 indirim çeki verdiniz diyelim. Esra buna "hayır" demeyecek. Günümüzde nerede ne promosyon var diye araştırır haldeyiz çünkü her şeyi.  Neyse efendim, Esra kardeşimiz sizden aldığı çekle 2000 liralık tatilini %25 indirimle 1500 TL'ya getirmenin keyfinde.. Peki siz ne kazanacaksınız? Esra'nın indirimli tatil aldığı 1500 TL'nin %25'ini yani 375 TL'yi kazanmış olacaksınız.. Hiç de fena para değil gördüğünüz gibi!  Bu indirim çeklerini aslında Amway'cilerin sattığı diş macunu gibi, ya da Avon'cuların sattığı ruj gibi düşünebilirsiniz. Avantajı ise, arkadaşınıza bir şey satıp O'ndan para almanın sıkıntısını yaşamayacak oluşunuz. Sizin kod numaranızla tatilini satın aldığında Esra'nın haberi bile olmadan banka hesabınıza komisyonunuz yatacak. Yani kişisel ilişkilerinize ticaret sokup arayı bozmamış olacaksınız. Benim en çok bu yönü hoşuma gitti. Alan memnun, satan memnun hesabı bir yerde.. 
Bu Esra sisteme üye değil, yanlış anlamayın; sadece sizin indirim çeklerinizle bir kereliğine otele tatile gitti.
Sisteme üye kazandırırsanız, ayrıca para kazanıyor olacaksınız. Yani her network sistemde olduğu gibi, kazandırdığınız iki üye karşılığında size ödeme yapılacak. Siz diyelim ki komşularınız Hasibe Teyze ile Hulusi Amca'yı sisteme üye yaptınız ve tatile gönderdiniz. Paranızı alacaksınız, sonra onlar da ikişer kişi üye yapmaya, yani insanlara tatil tavsiye etmeye devam ettiklerinde siz hala para kazanmaya devam ediyor olacaksınız.. Sınırsız derinlik dedikleri olay da bu.. Yani Hasibe Teyze'nin yengesi bu sisteme dahil olacak mesela, siz o yengeyi hiç görmediğiniz halde aranızda bir iş ilişkisi bağı kurulmuş olacak.. Sonra o yenge de teyzesine satacak, zincirin halkaları arttıkça siz yattığınız yerden para kazanmaya devam edeceksiniz.. İsterseniz Almanya'daki dayınıza bile tatil tavsiye edebilirsiniz, kargo derdi yok nasılsa.. Gitsin sizin tavsiyenizle tatilini yapsın, size de azıcık faydası dokunsun değil mi ama!

Velhasılı kelam, hem tatil yapıp hem de düzenli bir ek gelire kavuşmuş olacaksınız. Bundan güzel fırsat olabilir mi? Açıkçası ben bu işi pek sevdim. Düşünsenize, katalog yok, ürün satma derdi yok, kapı kapı gezmek yok.. Sadece tatil tavsiye edeceksiniz o kadar.. Tatile kim "hayır" der ki, hele de üstüne para kazanacaksa!  Efendim çok merak ediyorsanız sistemin detaylarını, ucuzcubekir@gmail.com adresine bir mail atın, detaylı detaylı anlatayım size.. Bu arada benden hatırlatması; bir network sistemine baştan girenler her zaman avantajlı olur, bu avantajı iyi kullanın bence..

"Peki Bekir Abi, sistem şahane de  bu nasıl bir otel?" diye sormakta haklısınız elbet. "Otelin ismi şimdilik sürpriz olsun, detaylı bilgi isteyene veririm" diyeyim ama şöyle de anlatayım:



Alanyada-otel
Efendim otelimiz 4 yıldızlı olup Alanya merkeze 2 km. uzaklıkta. Denize uzaklığı sadece 100 metre ve kendi özel plajı var. Şezlong, şemsiye derdiniz yok anlayacağınız. 2 tane yüzme havuzu, aqua parkı ve bir adet de çocuk havuzu mevcut. Konsepti herşey dahil sistem, hizmet kalitesi süper. Tüm odaları deniz manzaralı, animasyonu da var. Üstelik bu otelin en güzel özelliklerinden biri, Türkiye'de engelliler için en çok özel odayı bulunduruyor olması. Yani engelli dostu bir otel..  Zaten daha önce gidenleriniz, hangi otelden bahsettiğimi hemen anlamıştır zaten. Bu arada hatırlatayım, sistemi kuranlar yılların turizmcileri. Dolayısıyla bu iş tek otelle sınırlı kalmayacak, hedefler büyük. Tatil köyleri, yurt dışı turlar, butik oteller de sisteme dahil olacak çok yakında! 

Gördünüz mü, her perşembe perişanlık değilmiş işte! Kemal Sunal ustayı sevgiyle anarak diyorum ki:

Bu perşembe, belki de hayatınızın fırsatını yakaladığınız perşembedir. Böyle perşembeler her zaman böyle ayağınıza kadar gelmez, haberiniz olsun..

Tatil tadında günleriniz olsun,
Kalın sağlıcakla
Sürprizleri bitmeyen hayali Bekir Abi'niz..


NOT: Okullar açılmadan, yavrularınızı tamamen güvenli lisanslı markalı çantalarla, kalem kutularıyla sevindirmek isterseniz okul ürünlerine buradan   bakabilirsiniz dükkanda.. Ne o, hala güvenmiyor musunuz Bekir Abi'nize? Çok ayıp ama, küstürmeyin koca adamı yahu! 






4 Eylül 2013 Çarşamba

Çarşamba çarşafa dolanır..



Ucuzcu-Bekir-calisiyor

Bu sabah yine yazarla beraber erkenden kalktık. Bizimkinin yüzünde güller açıyor. Google Amca'sına sormuş, bensiz yapamıyormuşsunuz. Aman bir seviniyor, bir seviniyor sormayın.. Yazar keyifli olunca Bekir Abi'niz de mutlu oluyor tabii. Sözü bana bırakıyor haliyle..

Dün salı dediniz  bütün gün sallandınız, iş miş yapmadınız.  Oldu mu günlerden çarşamba.. İnsan istedikten sonra sallanmaya bahane çok.. Alın işte size bunun kanıtı, sabah sabah içiniz açılsın, gülümseyin biraz.. 




Rahmetli Kemal Sunal'ın dediği gibi şunun şurasında perşembeye ne kaldı ki, dayanın, sıkın dişinizi biraz..

Yalnız bu gidişle aramız bozulacak haberiniz olsun. Dün sizin için o kadar uğraştım, ofisinizi eğlenceli hale getirin diye size birbirinden komik ürünleri anlattım. Siz öyle tembelsiniz ki gelip dükkana bir siftah bile atmadınız.. Bu Bekir ne yer ne içer diye hiç düşündüğünüz yok, işiniz gücünüz AVM'lere gitmekte..
Gelin canlarım, ciğerlerim bizim dükkana da bir uğrayın, bu küçük esnaf biraz satış yapsın, keyfi yerine gelsin de anlatacak hikayeleri çok olsun değil mi ama.. Eğer bunalım takılmamı istiyorsanız o başka tabii ki..

Latife yapıyorum elbet, ama gelin yahu, gelin dükkana da..

Yüzünüzde gülümseme eksik olmasın,
Kalın sağlıcakla dostlarım..




3 Eylül 2013 Salı

İş yerinde zaman geçirme yolları Ucuzcu Bekir'de


Şimdi üç gün tatilden sonra dün işe gittiniz, sayemde pazartesi sendromu da yaşamadınız biliyorum. Bu gün oldu salı, şanslıysanız 4 gün sonra yine tatil gelecek. Gerçi cumartesi çalışmayan kalmadı pek artık. Bizim gibi esnaf milleti içinse tatil, akşamları eve gidip uyumak anlamına geliyor. O yüzden şansınızın kıymetini bilin..

Salı evet, salı sallanır biliyorsunuz. Şimdi ofise gidip önce kendinize bir çay alacaksınız, sonra müdürünüz ya da patronunuz gelene kadar Facebook, Twitter, bloglar dolanacaksınız. Sonra açıp maillerinize bakacaksınız.. Saat 10'a  gelirken bir kahve molası vereceksiniz falan.. Yalan mı salının kehaneti çıkmaya başladı bile şimdiden. Sallanıyorsunuz işte..

Bense dün çalıştım, ofisteki hayatınızı renklendirmeye nasıl yardımcı olurum diye dükkandaki bütün raflara göz attım. Bakın neler buldum sizin için. Ne kızıyorsunuz hemen "Bekir Abi yine reklama başladı" diye.. Size güzel güzel hikayeler anlatıyorum, keyifleniyorsunuz; ee oku oku nereye kadar? Biraz da dükkandan alış veriş yapsanız fena mı olur..

Şimdi efendim, ofiste arkadaşlarınıza " bana dokunmayın kafam zaten bozuk!", patronunuza ise "çalışmaktan beynim uyuştu!" imajı vermek hem de  kafanıza tatlı tatlı masaj yapmak istiyorsanız bu gördüğünüz, adı da kendi gibi esprili olan ve KDV dahil sadece 2,06 TL olan BOKOMA kafa masaj aletini öncelikle sepetinize atın.Kargo parası 4,90 TL vereceğiniz için devam edin alış verişe de değsin.. Dükkanda da işte buraya tıklayın.. 

klavye-temizleme-hamuru
Değerimi bilin, ofiste çaktırmadan eğlenmeniz için neler neler buluyorum size.. İşte bu da süper clean klavye temizleme hamuru. Canınız iş yapmak istemediğinde çıkarın bu renkli dezenfektan hamurunu çantanızdan, etrafınıza ve patronunuza "ne kadar titiz, bravo" dedirten bir temizliğe girişin.. Aslında eğlendiğinizi kim anlayacak ki! İşte buradan bakabileceğiniz bu mucize hamur da KDV dahil sadece 3,80 TL. Eğlenmek hiç de zor değil gördüğünüz gibi.. 
zavallı-fred-kalemlik
Ofiste eğlence tam gaz devam ediyor. İşte size Dead Fred Pen Holder, zavallı fred kalemlik .  Masum faydası, kalemlerinizi kaybetmemenizi sağlaması. Hain tarafı da içinizdeki canavarı susturmanın harika bir yolu olması.. Birine sinirlendiğinizde kaleminizi zavallı Fred'e saplama anını bir düşünün! KDV dahil sadece 4,79 TL. Hediyelik ürünlerin içinde altıncı sayfada sizi bekliyor. 

inek-desk-cleaner
Yazdınız yazdınız yanlış oldu, sildiniz masanız pis pis silgi kırıntısı! Tozlar masanızda birikmiş. İşte size bir eğlence daha. Pilli mini süpürge inek desk cleaner. Kıyafetlerinizdeki saç ve tozları da temizler üstelik. Temizlikçi Ayşe Teyze bile titizliğinize hayran kalacak, oysa siz eğleniyorsunuz.. KDV dahil 6,44 TL 'ye bir eğlence daha size..  İşte burada..

i-warmer

Bir de bu Usb Apple bardak Isıtıcısını aldınız mı, ofis artık sizin için gidilesi bir yer olacak. Klavyenin usb girişine takın, çayınız kahveniz sıcacık kalsın.. KDV dahil 14,04 TL. Efendim bu ürünü de dükkanımızın hayatı kolaylaştıran ürünler kategorisinin 27. sayfasında yani burada   bulabilirsiniz. 

Aslında hayatı güzelleştirmek, en sıkıcı anları bile keyfe dönüştürmek bizim elimizde görüyorsunuz. Şimdi salıya yakışır bir şekilde gönlünüzce sallanabilirsiniz artık. Küçük yaramazlıklar yapmak yaşımız ne olursa olsun hepimizin hakkıdır unutmayın. Geçenlerde bir slogan duymuştum, "Dünya bizim oyun alanımız" diyorlardı. Çok sevdim o sloganı ben..

Kalın sağlıcakla..
Hayali ve de yaratıcı, sizleri hep düşünen Ucuzcu Bekir Abi'niz size sevgilerini yolluyor..

2 Eylül 2013 Pazartesi

Ucuzcu Bekir'den pazartesi sendromuna çareler


sirinler
Üç günlük tatilden sonra işe gitmek ne zor geliyordur şimdi! Erkenden kalk, duş al, giyin, sabah sabah trafik çilesi çek, işe git.. 
Bütün bu çileyi atlatıp işe gittiniz diyelim. Gıcık iş arkadaşınız Esra'nın mızmızı ile de karşılaşırsanız sabah sabah, tatilin bütün motivasyonu yerle bir olacak! Nemrut suratlı müdürünüz de gelir yarım saat sonra! Bir de en huysuz müşteriniz Ahmet Bey de damlarsa kadro tamamlanmış olacak. Hoş geldin pazartesi!!  Şimdi bunları söylüyorum diye sakın germeyin kendinizi. Size benden bir tavsiye.. Bu gün her şeyi bir oyun gibi algılayın. Senarist sizsiniz ve bu oyunun karakterlerini siz belirleyeceksiniz. Örneğin gıcık iş arkadaşınız Esra'yı zehirli elma yediği için ruhu bir süreliğine zehirlenmiş pamuk prenses gibi kurgulayın.. Esra'daki bu hallerin geçici olduğunu, aslında ne kadar iyi bir kız olduğunu düşünün. Hatta "Sana da bir kahve alayım mı Esra'cım?" diyerek O'nu şaşırtın.. Mızmızlanmaya başladığında O'na bir fıkra anlatın mesela.. Esra gülmeyi öğrensin, Esra içindeki pamuk prensesi sayenizde keşfetsin.
 Nemrut suratlı müdürünüze içten bir gülümseyle "Günaydıın!" deyin.. O istemeden bir rapor hazırlayıp önüne bırakın, şaşırsın.. Abartıp "Bu gün ne kadar pozitif görünüyorsunuz" deyin mesela.. Utanıp kendini pozitif olmaya zorlasın.. Huysuz müşteriniz Ahmet Bey gelirse de sakın strese girmeyin. Kocaman bir gülümsemeyle karşılayın O'nu. "Bir Türk kahvesi içelim, kendimize gelelim, sonra da işlerinizi halledelim Ahmet Bey" deyin.. "Hallolmayacak ne var ki şu dünyada, el ele verip bir çırpıda çözeriz sorunlarınızı" deyin. Ahmet Bey sizi strese sokamadığı için şaşırsın, ne yapacağını bilemesin..
 Aslında demek istediğimi siz gayet iyi anladınız. Yılların deneyimli Bekir'i olarak ben diyorum ki, siz pozitif olursanız, etrafınızı da pozitif olmaya mecbur bırakırsınız. Bir deneyin,ne kaybedersiniz ki! 
Aslında hani psikolojide vardır ya bir tanım "öğrenilmiş çaresizlik" diye.. Yani bir çeşit durumu kabullenme, çözüm üretememe ve pasifize olma durumu.. Pazartesi sendromu da böyle bir şeydir bence.. Aslında böyle bir sendrom olduğunu kabullenmişiz, yok böyle bir şey..  Ha pazartesi ha çarşamba, ne fark eder! Aslında hafta sonu dinlenip yorgunluğunu atan insan, söylenenin tam tersine daha enerjik, daha aktif, daha dinamiktir. Pazartesi sendromunu birileri uydurmuş, inanmayın siz, bakın işinize..

Ben mesela bu gün çok enerjik bir şekilde açacağım dükkanı, ne satacağım biliyor musunuz? Sizin gibi bilgisayar başında çalışıp, motive olmak için sürekli çay kahve alan, ama çalışmaya dalınca bu çayı kahveyi unutup soğutanlar için usb bardak ısıtıcısı satacağım..  Hani var ya bilgisayarın usb girişine takılıp da çalışanlardan, onlardan işte..  Sizi düşününce birden aklıma geldi, hayat bir oyun madem.. Ben de oynuyorum kendimce, niye düşüneyim ki huysuz Ahmet Bey'i..

Buyurun dükkanıma gelin, hatta günün siftahı sizden olsun, bereketini Allah verir nasılsa..

Sağlıcakla kalın,
Hayali Bekir Abi'niz...





1 Eylül 2013 Pazar

Ucuzcu Bekir'in sonbaharı karşılaması


ucuzcubekir-eylul-2013
www.ucuzcubekir.com
Bizim yazar bu sabah erkenden kalktı, baktı hava sanki bu günün 1 Eylül olduğunu bilir gibi serin, yine fotomantaja başvurup benim resmimle bir güzel Eylül takvimi hazırladı. Şu hazır fotomontaj siteleri de olmasa burası resimsiz, tatsız tuzsuz  bir yer olacaktı. Bizimkinde nerede resim yeteneği? Çöp adam bile çizemez! Photoshop'dan falan da anlamıyor. Allahtan bulmuş böyle kolay siteler de, bir de resim yüzünden kavga etmekten kurtuluyoruz bu sayede..

Eylül diyorduk, ben sonbaharı çok severim. Ne kavurucu sıcakta terler insan, ne de kazak giyecek kadar üşür. Sağ olsun beni çizen arkadaş da bana kilolu olmayı uygun görmüş. Yüzüme baksanıza, ay parçası gibi.. Halimden memnunum elbet ama, bu kiloları sıcakta taşımak hiç de kolay olmuyor. Hayali karakterin rejim yapması görülmüş şey mi? Alıştım gittim ben de bu yuvarlak halime.. İşte biraz da bu nedenle seviniyorum eylül geldiği için.. Ohh, artık terlemekten kurtulacağım! 
Çocuklar okula başlayacaklar, aylaklıktan kurtulacaklar. Yazlıkçılar paşa paşa evlerine dönecek güneşten kavrulmuş tenleriyle. Daha bir hareketli ve de bereketli olacak her şey. Yaz aylarında parklarda, bahçelerde, deniz kenarlarında, sokaklarda boş boş oturup dururduk. Artık havalar serinleyince herkes işine gücüne bakacak. Gelecek tatilin hayalini kuracak bir taraftan da millet.. Öte yandan romantik yağmurlar başlayacak, insanlar sevgililerini, eşlerini, çocuklarını alıp sinemalara, tiyatrolara gidecekler.. Ne güzel şey şu sonbahar yahu, içim coştu birden.. 
Sonbahar için "hüzün mevsimi" derler ya, aldırmayın siz  onlara.. Benim gibi komik bir adamı bile şaire çevirecek kadar romantik bir mevsimdir güz.. Issız ağaçlı yollarda yürüyesim gelir, piyano keman ikilisinden duygusal parçalar dinleyesim gelir. Bakmayın öyle pos bıyıklı olduğuma, bu gördüğünüz Bekir, aslında çok da ince ruhlu bir adamdır. Görmesini bilene elbet..

Daha kahvaltımı bile yapmadan neler anlatıyorum böyle, bizim yazar da yemedi daha hiç bir şey. İnsan kahvaltı yapmadan muhabbete dalar mı? Biz böyleyiz işte, gönül insanıyız. Severiz dertleşmeyi..

Neyse dostlarım, bu sonbahar hepinize huzur ve bereket getirsin diyerek ben müsaadenizle bir şeyler yemeğe gidiyorum. 
Bu arada dükkanıma da beklerim; artık biliyorsunuz nasılsa yolu.. Çay kahve ikram edemem belki ama, bu anlattıklarımı hatırlayıp gülümsersiniz en azından..

Bereketli, huzurlu bir güz olsun..
Kalın sağlıcakla..